19 Haziran 2008 Perşembe

KADIN

Kadın ne garip... Ne doyumsuz...
Varken... Yok olanı ister...
Yokken... Var olanı görmez...
Fark etmez... Şükür etmez...

Dedim ya, garip kadın...

‘Gidelim buralardan’ diye şarkılar söyler...
Gereksiz üzüntülere ve kişilere prim verir...
Mesaj kaygısı taşıyan sonsuz yedirmelere iç geçirir...
Kendini bilir, içini bilir, iyi niyetini bilir... Sabır eder...

Sonra gider kadın... Atar kendini serin sulara..
Söndürür içindeki yangınları, korları...
Unutur her şeyi, sıkıntılarını kederlerini...
Sevdiğinin ve çocuklarının gözlerinde bulur yeniden, huzuru ve yaşama sevincini...

Gerçek sıcaklığa, dostluğa ve sevgiye zaten sahip olduğunu kavrar kadın...
Ve aslında ‘can yoldaşı’ seçtiği erkeğinin...
Onun en büyük sırdaşı, yandaşı ve arkadaşı olduğunu da...
Boş yere hem kendini hem ailesini üzdüğünü anlar işte o zaman...

Ve yenilenir kadın...
Yeni kararlar alır kendince...
Bu kez ciddi olarak uygulamak üzere...

Mazlumu oynamayı sevmez, kışkırtmalara gelmez...
Hatta bir reklamdaki şarkıyı dolar diline...
‘Kötüyüm ben kötüyüm, kötüyüm, kötüyüm... Herkesi hasta ederim...???’
İşi espriye vurdurur artık... Yorulur uğraşmaktan...

Ve elinde kalanlara sarılır kadın...
Kalanlardan kolları dolmuş bir şekilde...
Şimdi sadece, sonsuz kere yaradanına şükreder kadın...

Hepinize iyi haftalar dilerim...

08.06.2008

Çocuk Dünyası

Cuma akşam üstü, ikizlerim geldiler ana okulundan ellerinde aylık aktivite programları ile...Şöyle bir göz attım..Biliş Anaokulu’nun hazırladığı bir sayfada ‘Bizim bakış açımız’ başlığı altında çocukların durumlara ve sorulara verdikleri komik ve düşündürücü yanıtlar vardı...Ben gülümseyerek okudum yazılanları...Ve yine hayran kaldım çocukların dürüstlüğüne, saflığına...Onlar hayatımızın anlamı, neşesi...Bazılarını sizlerle de paylaşıyorum;

Yemek salonuna giderken;

Öğrt: Herkes tuvalete gitti mi ?
Umut :Öğretmenim yapıyorum,yapıyorum çişim geliyor bir türlü bitmiyor.

Öğrt: Bartu’cuğum bu kadar göz yaşını neren buluyorsun ?
Bartu : ( yeri göstererek )İşte buradan öğretmenim.

Ufuk : Bugün canım bağıra bağıra gülmek istiyor.

Öğlen yemeği bitiminde ;

Ela: Öğretmenim yemeğimi bitirdim.
Öğrt: Tamam hayatım
Ela: Aaaa! Öğretmenim bu sözü annem babama söylüyor.

Selin evcilik köşesinde oyun oynarken bebeklerin yüzünü kapatınca;

Öğrt: Selin’ciğim bebeklerin yüzünü kapatınca nefes alabilirler mi?
Selin: Ama o bebekler canlı değil ki oyuncak.

Öğrt: Emre’ciğim bugün çok hareketlisin.
Emre : Ama öğretmenim kendimi tutamıyorum.

Öğretmen hikaye saatinde Atatürk’ün yaptığı devrimleri anlatırken;

‘Bu Cumhuriyeti sizlere emanet eden Atatürk’ün torunlarısınız’ der.
Deniz: Ama öğretmenim benim anneannem ve dedem var.

Ela: Öğretmenim bu okulu bitirdikten sonra başka okullara gideceğim.
Onları da bitirince evimizin annesi olacağım.

Erkek çocuklar tuvaletini pisuvara yaparken;

Bartu: Aaa öğretmenim bak herkes pis duvara çişlerini yapıyor.

Emre : Öğretmenim biliyor musun ? Annemim iş yeri Çekirge’de
Öğrt :Annen ne iş yapıyor Emre’ciğim?
Emre :Bulaşık yıkıyor.

Umut :Öğretmenim ben büyüyünce adam olacağım.

*Eren Durgunlu : Öğretmenim ben sadece pilavın suyunu yiyeceğim.

*Elif Durgunlu : Öğretmenim ben bugün hapşırık olmuşum.

( ** Evet son iki cümle benim meleklerime ait J )

Not: Siz bu yazıyı okurken, Allah bir aksilik vermez ise, uzun zamandır özlemini çektiğimiz keyifli bir tatil geçiriyor olacağız ailecek...Dönüşte tatil anılarımızı da paylaşmak üzere...
İyi haftalar diliyorum...

Çocuğumu Anlamayı Anlamak ?

Bu hafta, psikolog Beria Bilge Şener ’ in ‘Çocuğumu Anlamak’ konulu, anne babalara yönelik bir eğitimine katıldım...Ve ilginizi çekebileceğini düşünerek sizler ile de paylaşmak istedim.
Bilge hanım, Geştalt yöntemi veya felsefesi olarak bilinen terapisinde, çocukluğumuzda gerçekleşen iyi veya kötü bazı olayların, yetişkinlikteki yaşantımıza ve davranış biçimlerimize nasıl yansıdığını fark etmemizi sağlıyor.Temas yöntemleri başlığı altında davranış biçimlerini anlatıyor.
Bu yöntemde ; davranışlardan, beden dilinden, duyguların ifadesinden, rüyalardan, sanat ve hareket terapilerinden yararlanılıyor.
Örneğin; Bilge hanım,bizlerden geçmişte yaşadığımız üzücü bir olaya ilişkin hayaller kurmamızı ve bunları bir kağıda çizmemizi istemişti...
Çizerken fark etmemiştim ama daha sonra üstünde konuşur ve düşünür iken fark ettim ki; Hayatımızda duygusal olarak etkilendiğimiz ve incindiğimiz anıları hatırlıyoruz çoğunlukla...
Terapilerde dansın da iyileştirici ve kişinin bedenindeki sorunu fark etmesi açısından önemi çok büyük.
Şöyle ki ; Fonda yavaş ritimde başlayıp, bir süre sonra hızlanan müzik eşliğinde geçmişteki ve şu andaki mutsuz ve mutlu anlarımızın vücut diliyle ifade etmeye çalışıyoruz.
Bir süre sonra öyle bir hal alıyor ki insan ,saniyelik geçişler ile mutsuz bir anıdan mutlu bir anıya geçiş yapıp, aslında hayatın tam da bu olduğunu acısı ve tatlısı ile bir bütün olduğunu kavrıyor. Çünkü üzülmekte,mutlu olmak kadar insanca bir duygu.
Ve tüm bu terapiler sonunda; doğduğunda bedeni, zihni ve ruhu uyum içinde olan insanlar, zaman içinde çeşitli savunma mekanizmaları geliştirerek, bu bütünlüklerini bozmak durumunda kaldıklarını fark ediyor. İşte sağlıklı insana yani en doğal hale dönebilmek, Gestalt terapisinin en önemli amaçları arasında yer alıyor.
Ve gelelim esas konumuza yani; Çocuğumu anlamak konusuna...Öncelikle belirtmek isterim ki,eğer sizlerde benim gibi,madde madde davranış teknikleri veya yönlendirme önerileri beklerseniz yanılırsınız...Çünkü adı üstünde yöntem Geştalt yani (davranış) olunca yapılan eğitimde bu yönde oldu.
Benim anladığım sonuçlara gelince;
- Merkez biziz, önce kendimizi çok iyi anlayacağız, sorunlarımızı çözeceğiz,daha sonrasın da çocuğumuzu anlayacağız ??
- Önce içimizde ki çocuğun ihtiyaçlarını karşılıyoruz...
- Üzülmekte,mutlu olmak kadar insanca ve yaşanılması gereken bir duygu...
Bizler belli bir amaç için, çocuklarımız ile iyi ilişkiler içinde olmak için toplanmıştık bu eğitimde...
Başlıktan da anlaşılacağı üzere ben, çocuğumu anlamayı, anlamaya çalıştım...Ve Bilge hanım’ın grup üyelerine dediği gibi, kendimi ve farkındalıklarımı alıp çıktım oradan.

İyi haftalar diliyorum...

23.05.08

Dürüstlük Sevgili Çocuğum...

Bu hafta bir değişiklik yaparak Dr. Erdal Atabek’in ‘Dürüstlük,sevgili çocuğum’ isimli yeni kitabından uzunca bir alıntı yaptım sizlere...

Çoğumuz evlat sahibiyiz... Ve onları en güzel ve en iyi şekilde yetiştirmek, erdemli insanlar yapabilmek için emek veriyoruz...

Dürüstlük, bu erdemler içinde belki de en önemlisi... Ve bence çok anlamlı ve öğretici olan aşağıdaki harika anlatım, bu konuda bir baş ucu kitabı-yazısı olacak nitelikte...

Önce büyükler, sonra gençler ve en son da çocuklar için...

Okuyun...Dileyen büyükler, kendisi için bir şeyler bulsun... Düşünsün...

Dilemeyen...?????

Dürüstlük insan ahlakının temelidir. Ama dürüstlük nedir?
Yalan söylememek, kimseyi aldatmamak, kendi çıkarı için başkalarını kandırmamak, olduğundan başka türlü görünmemek dürüst olmak için yeterli midir?
Değildir sevgili çocuğum.
Çağımızda bunlar da kalmadı elbette, ama dürüstlük bunlardan çok daha fazla, bunlardan çok daha başka bir şeydir.
Dürüst olmak, gerçekleri kabul etmektir. Dürüst olmak, her şey ve herkes için aynı ilkeleri geçerli kılmaktır. Dürüst olmak, her zaman ve her koşulda doğru bildiğinin yanında olmaktır.
Bunlardan ötürü de dürüst olmak çok zor bir şeydir.
Dürüst olmak en başta cesur olmayı gerektirir.
Cesur olamadan dürüst olamazsın.
Yalnız kalmayı göze alamazsan dürüst olamazsın.
Çıkarlarından yoksun kalmayı göze alamazsan dürüst olamazsın.
Dürüst olmak, bedeli çok ağır bir erdemdir.
Ama zaten bütün bunlardan ötürü de çok değerlidir.
O zaman insan neden dürüst olmanın peşinde koşsun ki?
Böylesine ağır bir yükü kim sırtlanmak ister?
Söze bakarsan herkes dürüst olduğunu söyler. Rahatça ve kolayca.
Ama biraz onların yakınlarında durur, nelerden çıkar sağladığına bakarsan görürsün ki gerçekte dürüst değillerdir.
Her çıkar, ekonomik çıkar değildir sevgili çocuğum.
Duygusal çıkarlar vardır, kendi üstünlüğünü kabul ettirmeye dayalı çıkarlar vardır.
Çok çeşitli çıkarlar vardır.
İnsanı baştan çıkaran da her çeşitten çıkardır.
İşte, insanı dürüst olmaktan uzaklaştıranlar bunlardır.
İnsan önce kendine karşı dürüst olmaktan vazgeçer.
Sonra da buna uygun kılıflar hazırlar.
"Koşullar" der, "'Böyle yapmak gerekiyordu" der, "Sen işin içyüzünü bilmiyorsun" der, daha sıkışırsa karşısındakini suçlar, tehdit eder, saldırır.
Ama ne yaparsa yapsın, dürüst değildir.
Gerçekleri kabul etmeye yanaşamaz.
Bir yıl önce "ahlaksal zekâ" konusunda bir yazı yazmıştım.
Ahlakın bir zekâ biçimi olduğunu belirmiştim ki doğrudur.
Dürüstlük de bu ahlaksal zekânın birinci ilkesidir.
Ama bak, dürüstlük insana neleri sağlar?
Öncelikle, dürüstlük özdeğer yaratır. Kendine değer vermeyi öğrenirsin.
Özdeğer kendine saygı duymayı yaratır, özsaygın olur.
Özdeğer ile özsaygı da özgüveni yaratır.
Özgüveni olmayanlara dikkatle bakarsan görürsün ki özsaygıları ve özdeğerleri ya eksiktir ya da yoktur.
Özgüven, temelsiz bir böbürlenme değildir.
Temelsiz bir böbürlenme, değersizliğini örtmeye yarayan bir özgüven taklididir.
Özgüven, gerektiği zaman ortaya çıkan büyük bir güçtür.
Ama işte özgüven de baba parasıyla, dayı desteğiyle oluşmaz.
Özgüven senin bileğinin hakkıyla kazanacağın bir erdemdir.
Özgüven, dürüstlüğünün sana armağanıdır.
Dürüstlük sevgili çocuğum, yaşamının temel taşı olursa kazanırsın.
Hakkın olanı kazanırsın ki çok değerlidir.
Doğru olanı kazanırsın ki başını hep dik tutmanı sağlar.
Kendini kazanırsın ki en büyük kazancındır.
Geri yanı sana kendiliğinden gelir.
Doğru yerde durana doğru şeyler gelir.
Yaşamanın güzelliği bundan başka nedir ki?
Erdal Atabek
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 15 Mayıs 2006

Not: 19 Mayıs Atatürk’ü anma, Gençlik Ve Spor Bayramınızı kutlar...Yüce atamızı hasretle anarım...
İyi haftalar diliyorum...
18.05.2008

Annem'e...

Anneler günü...
Anne...
Gün...
Daha önceki yıllarda, böyle yoğun duygular hissetmezdim anneler gününde... Belki annem hayatta olduğu için, belki o zamanlar daha ben anne olmadığım için...
Anacığımın elini öper, boynuna sarılır, koklardım onu... Hediyesini verirdim, sonsuz sevgimi, saygımı eksik etmezdim ondan... Hayırlı bir evlattım bende kendimce. Oysa şimdi....
Sadece...
Hani hep öyle olur ya ...
Yanınızdaki, yanı başınızdaki... Hiç gitmeyecek sandığınız...
Hep sizin olmuş... Hep sizin olacak ...
Hani ...???
İşte öyle...

Sonra bir gün... Veda... Beklense de... Yine de ansız... Apansız...
Sonra her gün... Özlem... Sonsuz... Soluksuz bırakan...
Sonra acı... Oturmuş yüreğime... Çöreklenmiş...
Sonra... Sonrası yok... Annem yok...
Yıların geçmesi bir şey fark ettirmiyor... Acı hep aynı...
Evlat olmanın da ve anneliğin de yaşı yok...

Birazdan çıkacağım evden... Elimde bir demet gül... Yerim senin yanın annem...
Ama ağlamayacağım yanında...
Bu gün mutlu bir gün... Senin günün... Anneler Günün kutlu olsun...

Seni çok sevdiğimi, söylemiş miydim annem ?

Tüm annelerin, anneler gününü kutlarım...

11.05.2008