2 Şubat 2009 Pazartesi

AT İZİ,İT İZİ...

‘Çifte Kavrulmuş Hayat’ köşemin, sürpriz bir konuk yazarı var bu hafta… Sizleri eşim ile baş başa bırakıyorum, ben dinleniyorumJ Kendisine bu güzel yazısı, desteği ve ilgisi için teşekkür ederim ve her zaman beklediğimi de belirtirim :)
AT İZİ, İT İZİ…

Bu gün yani 21.11.2008 günü .çocukluğumu aynı mahallede beraber oyun oynayarak, geçirdiğim, ortaokul ve lise yıllarını ise yan sınıfta olmak üzere aynı dönemde ve aynı sıralarda paylaştığım Ata DEMİRER’ in başrol oynadığı Osmanlı Cumhuriyeti filmini eşimle seyrettik.
Birçok kişinin beklediğinin aksine sadece bir komedi filmi olmadığını açıkça söyleyebilirim. Ancak. politik kaygılar içinde olmadan politik birçok mesaj içeren bir film olduğunu izleyenler görecektir.
Bu filmi de seyrettikten sonra birkaç hafta önce yine eşimle birlikte seyrettiğim Mustafa’yı hatırladım ve karşılaştırma yapma gereği duyuyorum..
Ne yazık ki içeriğini tam olarak bilmedikleri için yararlı olacağını düşündüklerinden. tamamen iyi niyetle, gösterime girdiği ilk gün .eğitim yardımında bulundukları çocuklarla bu filmi izlemeye gitmişlerdi. Filmden sonra yapılan eleştirileri ise eşim acımasızca bulmuştu.Ben ise .henüz seyretmediğim için tepkisiz kaldım.Ancak seyrettikten sonra tepkilerin kısmen haklı olduğunu anladım..
Atatürk’ün insani zaafları, korkuları, çocukluğu, babasız büyümesi gibi şahsi olumsuzluklarını öne çıkarmasını anlayışla karşılayabilirim. Ama burada zat-ı muhtereme bir kaç soruyu da çakarım… Siz hiç daha çocuk yaşta babasız kaldınız mı? Eğitim için çocuk yaşta aylarca ailenizi görememeyi göze alabilir misiniz? Hiç yakınınızda top mermisi patladı mı? Hiç sorumluluğuz altında olan insanlara ölmeyi emrettiniz mi?
Eğer bunlar hakkında bir fikrin yoksa yapılan eleştirilere katlanacaksın arkadaş…
Ama katlanamadığım bir şey varsa tarihin alenen tahrif edilmesi… Özellikle iki konuda açıkça saptırma var.
İlki, Atatürk’ün komünist sempatizanı olarak gösterilmesi. Zira filmde birkaç karede, Atatürk’ ün Anadolu halkından olup komünizme sempati duyan vatandaşlarına Komünist yoldaşlar diye hitap ettiği görülüyor. Bu hitabeti duyan henüz eğitim çağında olan çocuklar ya da bilgi sahibi olmayan insanlar Atatürk’ün komünizm hayranı olduğunu düşünebilirler. Ama Atatürk’ün komünizm karşıtı olduğunu kanıtlayan onlarca sözü olduğunu biraz araştıran herkes bulabilir. Mesela ;

"Bolşeviklere gelince bizim memleketimizde bu doktrinin hiçbir şekilde bir yeri olamaz. Dinimiz adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin yerleşmesine müsait değildir. Türkiye'de ne büyük kapitalistler ne de milyonlarca zanaatkar ve işçi vardır. Diğer taraftan zirai bir problemimiz yoktur. Son olarak sosyal bakımdan dini prensiplerimiz bolşevizmi benimsemekten bizi uzak tutmaktadır." (Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri IV. 1917-1938 Ankara 1964 s.78)
Veya; "Komünistliğin memleketimizde değil henüz Rusya'da bile tatbik kabiliyeti hakkında açık kanaatler hasıl olamadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber içerden ve dışardan çeşitli maksatlarla bu akımın memleketimizi içine girmekte olduğu ve buna karşı akla uygun tedbir alınmadığı takdirde milletin pek çok muhtaç olduğu birlik ve sükununu bozan durumların ortaya çıkması da imkan dairesinde görülmüştü. ." (31 Ekim 1920 SD IV s. 360-361 Ali Fuat Cebesoy'a yazdığı mektuptan)

Bu kadar açık belgeler var iken Atatürk’ün komünist yoldaşlar kelimesini söyleme nedenini ise Anadolu halkının ayrışmasını önlemek ve Rusya’nın desteğini almak olduğunu söylememiz gerekir. Bu usta siyaseti anlatmak yerine sadece komünist yoldaşlar hitabını birkaç kez tekrarlayıp, ucunu açık bırakmak hatalıdır…

Diğer kabul edemediğim sahne ise Atatürk ile Vahdettin arasında yapılan görüşme…

Tarih bilimcileri tarafından sadece bir teori hatta tevatür olarak ele alınan bir iddia sanki gerçekmiş olarak gösteriliyor. Bu iddiaya göre Vahdettin ülkeyi kurtarmak için Atatürk’ü Anadolu’ya gönderiyor…
İyi de Türk tarihini temelden değiştiren bu iddia hangi belgeye dayanıyor? Cevap yok…
Ülkeyi kurtarmaya gönderdiği kişi hakkında daha sonra neden ölüm fermanı veriyor? Cevap yok…
Ülkeyi kurtarmaya gönderdiği kişi, zafere ulaştığında neden tası tarağı toplayıp ülkeyi terk ediyor? Cevap yok…
Bunlara cevap vereceğine Can Dündar, eleştiriler acımasız, bir daha tabulara dokunmaya korkar oldum gibi demogojilere sığınıyor…

Peki laik, demokrat, Atatürkçü olduğunu bildiğimiz Can Dündar niye böyle bir belgesele imza attı? Bilemem… İşte burada at izi, it izine karışıyor… Öyle bir devirde yaşıyoruz ki kimin ne olduğu belli değil. Beni en çok işte bu durum şaşırttı.

Gelelim Osmanlı Cumhuriyeti’ne…

Eğer o çok duyduğunuz Amerikan ya da İngiliz mandası veya sömürge valisi kelimelerinin tam karşılığını görmek istiyorsanız bu filme gitmenizi öneririm.

Filmde temel soru şu. Atatürk olmasaydı halimiz nasıl olurdu?
Filmde birkaç abartı haricinde gerçeğe aykırı hiçbir şey göremeyeceksiniz.

Özellikle filmde Türk insanına reva görülen muamelenin aynısının ve hatta daha fazlasının günümüzde Irak halkına uygulandığını düşününce savaşıp kurtulmuş olan bir milletin mensubu olmanın sevincini yaşayacaksınız... Ama diğer yandan aynı muamelenin biraz azaltılmış dozunu günümüzde bize uygulandığını da düşününce içiniz sızlayacak…

Tabi tamamen iç karatıcı bir film değil. İnce espriler çok. Gülme garantisi olan bir film.

Bu kadar bilgi veriyorum. Mutlaka ama mutlaka izlenmesi gereken bir film… Hatta çocuklara izlettirilmesi gereken asıl film bu. Zira insanlar ellerindekinin değerini ancak kaybettikleri zaman anlarlar.
Bu arada tabi film hakkında olumsuz eleştiriler başladı. Yapıcı ve temeli olan eleştirilere saygı duyulur.

Özellikle milli duyguları ajite ediyor şeklinde temelsiz eleştiriler başladı bile… Ama siz o entel eleştirmenlere sakın aldanmayın… Gidin ve seyredin… Özgürlüğün değerini gözlerinizle görün…

*Bu hafta köşesini bana ayırdığı ve konuk yazar olarak yazıma yer verdiği için, eşim Banu Durgunlu’ ya çok teşekkür ederim.

İyi haftalar dilerim…

Mehmet Olcay DURGUNLU
21.11.2008

Hiç yorum yok: