10 Mart 2008 Pazartesi

UYKUDAN ÖNCE

UYKUDAN ÖNCE

Sabah kalkılır, bir telaş ve koşturmaca içinde giyinilir, anaokulunun yolu tutulur...

Gün geçer biter, akşam olur... İkizleri servisten alırken, servis öğretmenlerinin yüzündeki yorgun ifadeden bizi nasıl bir gece beklediğini az çok anlarız ancak bu ihtimali düşünmemeye çalışıp, meleklerimize toz kondurmayız...

Çocuklar eve gelir, üst baş değişir, yemek hazırlanır, baba beklenirken birlikte günün kritiği yapılır... Trencilik, kovalamaca, kule yapma, yatakta zıplama, dans ve benzeri oyunlar bolca oynanır... Burada amaç mümkün olduğunca ikizleri yormaktırJ... Ancak, 10 dakikalık uyku ile bile 6 saat yetecek enerjiyi toplayabilen çocuklar için henüz yorgunluk diye bir kavram yoktur.

Sonunda babamız evine gelir, biraz da baba ile boğuşulur. ( Boğuşulur burada oynanır anlamındaJ..)
Yemek yenir, masa toplanır ve hep birlikte lego, puzzle, resim vs tarzı oyunlar oynanır.

‘Çocukların uyku saatine yakın fazla hareket gerektirmeyen oyunlar oynamak, televizyonu kapatıp, ışıkları kısmak uykuya geçişi hızlandırır.’

Sonra anne ve baba, ikizlere yatma vaktinin geldiğini, saatin dokuz olduğunu haber verir…
Bunun üzerine çocuklar tarafından birkaç itiraz cümlesi kurulur.

Eren; Hayır!!! yatma vakti gelmediii... .Anne daha uykum gelmedi!!daha yemek yiyeceğiz???
( Sevgili oğlum uyumamak için yemek yemeğe bile razı.J)
Elif; Saat dokuz olmadı,... Oyuncak istiyorum... Çişim geldiiii, yine çişim geldiii...
Eren; Benim de geldiii...Yıldızlı kitap istiyorum...

Bir süre -ki bu yaklaşık 10 dk.- evimize çığlık ve bağrışmaların yarattığı bir uğultu hakim olur...

‘Çocukların inatçılığı çoğu kez ciddi olmayıp dikkat çekmeye ve sizi kendileriyle meşgul etmeye yöneliktir. Çocuk isteğinin yerine gelmesi için yüksek sesle ağlayabilir, kendisini yere atıp tepinebilir. Biz buna “tiyatro yapma” diyoruz. Hiçbir oyuncu seyircisiz oyuna devam etmez. Oynaması için seyirci gerekir. Ağlamaların, kendisini yere atmaların ciddi olup olmadığını anlamak için etkilenmemiş gibi davranın, onu kendi haline bırakıp o mekânı terk edin. Tiyatro yapan çocuk boş odaya oynamayacağı için ağlamayı ve tepinmeyi kesecektir.’

Meleklerim mutlaka bir kitap karıştırarak uzun uzunJ tuvaletlerini yaparlar, tuvalet faslından sonra pijamalar giyilir... Oğlumun kırmızı yastığı ve mavi battaniyesi, kızımın ördekli yastığı ve renkli battaniyesi, uykuya dalmadan önce hala biberon ile içtikleri su ve sütleri hazırlanır... Ve kaçınılmaz son’a yani anne ve babanın yatağı olan ‘büyük yatağa’ doğru yola çıkılır. Yatak odasında yıldız şeklindeki tepe lambamız gece lambası konumuna getirilir, yatağa yatılır ve şarkı başlar...

Parlak parlak minik yıldıııız, sen nesin merak ettik...
Dünyanın çok üstündeee, elmas gibi gökyüzündeee,
Parlak parlak minik yıldıızz, sen nesin merak ettiiiik...

Şarkı biter, bütün hayvanlara, oyuncaklara, arkadaşlara, öğretmenlere, tüm aile bireylerine ve büyüklerine iyi geceler ve iyi uykular dilenir.

‘Uykuya gidiş bir seremoni şeklinde gerçekleştirilirse bu bebek veya çocuk için çok iyi olur. Belli bir saat saptanabilir, banyo yaptırılabilir, pijamaları giydirilebilir ve daha sonra yatağa götürülebilir. Bunların hepsi birer basamaktır. Dolayısıyla bebek veya çocuk bu adımları öğrenecek ve bunlara uymaya başlayacaktır. Bu da uykunun belli bir rutine girmesine yardımcı olacaktır.’

Anne veya baba, o gece ikizleri uyutma sırası hangisinde ise, kısa bir hikaye okur sonra gözümüzü kapatıyoruz iyi uykular meleklerim der ve çocuklar uyuyana kadar yaklaşık yarım saat onların yanında yatar. Daha sonra da uyuyan çocuklar kendi yataklarına taşınır.

‘Çocukların kendilerine ait bir yatakta ve ebeveynlerinin olmadığı bir odada uyumaları özellikle anne-babadan bağımsızlaşabilme, cinsel gelişim ve genel kişilik gelişimi açısından zannedildiğinden çok daha önemlidir ve ruh sağlıklarının korunmasını sağlar.’


Şaka gibi değil mi? Şaka değil ama, olayımız bu bizim... Maşallah uzunca bir süredir böyleyiz... Şimdi içinizde bu duruma özenen, bizde bu günleri görür müyüz acaba? diyen bir çok anne baba var eminim... Ne demişler ‘nazar etme ne olur çalış seninde olur’...J

Çünkü biz bu aşamaya gelinceye kadar çok çalıştık... İki çocuk, iki farklı huy ve karakter, inanın hiç kolay olmadı... Bir dönem, salon da uyuduk, bir dönem oyun odası ve oturma odasında sonrasında antrede?? Ve o zamanları öyle şimdiki gibi yat uyu olarak geçirmedik haliyle... Genelde oğlum baba ile, kızımda benim ile uykuya daldı.

Aslında ikiz sahibi ebeveynlere çocukları paylaşmamaları öğütlenir, ancak gelin görün ki o dönemlerde bir çığlık, ağlama krizi ve iki kardeşin birbirini ısırmasına kadar varan kavgalar sonucu ne yazık ki uyku konusunda buna pek riayet edemedik.

Ama düşünüyorum da, bir yerlerde bir şeyleri doğru yapmışız yine de... Çoğu aile bir çocuk ile uğraşırken, biz bir hayli başarılı sayılırız aslında... Belki de bu tarz konularda ikiz sahibi olmak da bir avantaj, birbirlerini taklit ediyorlar, bu yüzden de kolay uyum saplayıp kolay öğreniyorlar çoğu şeyi... Sanırım Rabbim dağına göre karını da veriyor...J

Doğumdan önce ve sonra bebek ve çocuk bakımı, ikizler ve üçüzler psikolojisi vs. ile ilgili kitapları hatim etmemim ve çocuk yetiştirmekte aslında en önemli konulardan biri olan eşler arasındaki fikir birliğinin de çok faydası oldu tabii ki... Eşimle birlikte katıldığımız bir toplantıda konuşmacı olan bir dr. bu konu için aynen şu yorumu yapmıştı.

‘ Çocuklar siz farkına bile varmadan aranıza girer sizi fikir ayrılığına düşürür ve sonunda istediğini alır.’... O zaman karar vermiştik, biz bu tuzağa düşmeyeceğiz diye...J Ve sanırım iyi de gidiyoruz.

Artık sırada, ikizleri gecenin bir yarısı anne ve babanın yanına yani ‘büyük yatak’a gelmekten vazgeçirme çalışmalarımız var... Gece korkuları bir yandan, rüyalar bir yandan....

Daha çok çalışmamız lazım çok...


İyi haftalar diliyorum.

24.02.2008

Hiç yorum yok: